27 Eylül 2011 Salı

hava yeni kararmıştı. etrafta her zamankinden fazla insan vardı, gerçekten orda olmaları gerekliymiş gibi. hepsinin sesi birbirine karışıyordu, hepsi de aynıydı benim için. tek derdim biraz yürüyüp hava almaktı ama o kalabalıkta kimseye çarpmadan ilerlemek 
epey zordu. yorgunluktan ve tanımadığım onca yüzü görmeye halim olmadığından kimseye bakmıyordum. bunu yapmayı sürdürmeliydim gerçi, gözlerimi yerden ayırdığım birkaç saniyede anladığım kadarıyla. sinirlendim ve isyankar bir tavırla, 'daha kötüsü olamaz' diye düşündüm. yanıldığımı gösteren işaret tam da  
bu anda belirdi. onlarca ses içinden ayırt edebileceğim birini işitmek,  
o mesafede bulunmak.. daha kötüsü olmuştu işte. adımlarımı hızlandırmak ile sesin peşinden gitmek arasında duran gururumu rahat bıraktım. bir yandan da bilincimin tamamen açık olmamasına şükrediyordum. az görmek, az duymak, az hissetmek  ne güzeldi.. 
ama yetmiyordu işte, ben kendimi unutmuşken bile devam eden şeyler vardı. ölümü kaç kez düşünürse düşünsün insan, kaç türlüsünü hayal ederse etsin bu kadar acı dolusunu istemez eminim.
çünkü böyle anlarda; hayatın akıp gitmek zorunda olduğunu, dünyanın hala döndüğünü bilmek.. daha kötüdür ölümden. eğer aynı çaresizlikte kalırsanız bir gün, siz de bakmayın geriye. yolunuza devam edin, ömrünüz oldukça kaçın o sesten, ömrünüz boyunca duymak istediğiniz sesten...